Skip to content

Ahmet İşlik Orunda…

[Bu yazı, şu yazının devamıdır]

Ahmetin küfür dağarcığı bir hayli geniş. Bekleme salonu girişinde ayakkabılarını çıkarttıkları için on dakika falan saydı sövdü, aynı küfrü iki kere kullanmadı desem ufak bir yalan olur.

Daha uçağa almalarına en az 1 saat var. Bekleme salonunda oturuyor sohbet ediyoruz. Sohbetimiz sık sık bölünüyor çünkü Ahmetin 2 dakikada bir durup geçen kızların fotoğrafını hafızaya alması gerekiyor. Her geçen hatunu yüksek çözünürlükte tarıyor, tepeden tırnağa kadar. Herhalde eve gittiğinde kullanacak bu görüntüleri. Boş yere bellek ziyan etmemesini, bu gördüklerinin Kiev’de görecekleri yanında çita kalacağını belirtiyorum. “Yapma be abi, daha nasıl güzel olsun. Bak bebek gibi bu. Yerim ben bunu” diyor. İştahını kapatmaması gerektiğini tekrarlıyorum. Çocuk gibi seviniyor. Kaba saba biri ama içinde saf herhalde. Sevindi mi gözünün içi gülüyor herifin.

Genel olarak temiz, iyi niyetli, saygılı bir çocuk. Hayata yanlış başlamış, sanırım yanlış da devam ediyor. Yarın öbür gün yapacağı iş ya kumarhane işletmek ya da gayrimeşru kovalamak. Zaten hali hazırda kahvesinde kumar oynatıyormuş. Kumar olmasa bizim iş dönmez diyor. Kumar oynattığı geceler fazladan 7 8 yüz kağıt kazanıyormuş.

Birkaç kere “bana tatlı su kurnazlığı mı yapıyor? Kasıtlı olarak Recep İvedik rolü mü oynuyor?” diye düşündüm. Bir Recep İvedik’e bu kadar mı benzenir? Memleketi de aynı: aslen Kars’lıymış. Söylediklerinden bazıları beni dumura uğrattı. Normalde kendisinden beklenmeyecek şeyler biliyordu.

“Votka Red Bull içerim. Limitim en fazla 6’dır. 6’dan fazla içmem. Bilemedin 7. O da ufak votka bardağıyla,” dedi. “Absinth şaşırtıyor,” dedi. Ukrayna’da Absinth yasal olarak satılıyor dedim. İnanmadı bana. “Abi onun içinde uyuşturucu kökü var. Satmazlar,” dedi. Absinth’de son yüz yıldır pelin otu kökü olmadığını anlattım. Van Gogh’dan bahsettim. İlgiyle dinledi.

Uçak fena değil, genelde ufacık uçaklar olur, bu sefer bir Boeing 737 koymuşlar. Nispeten geniş. Aerosvit’le uçuyoruz. Ukrayna havayolu olduğu için yolcuların hemen tamamı Ukraynalı ya da Rus. Kabin personeli de tamamen Ukraynalı. Ahmet tek kelime İngilizce ya da Rusça bilmiyor. Ama eksikliğini hissettiğini söyleyemeyeceğim. Önüne gelen herkesle Türkçe konuşuyor. Cevap alamıyor, çoğu zaman anlaşılmıyor ama, bu onun sorunu değil gibi.

Ahmet’in koltuk numarası 9F, benimki 8F. İçimden yer hostesinin bizi yan yana koymamış olmasına seviniyorum belli etmeden. Matrak herif ama, iri yarı. Ben de ufak tefek sayılmam pek. Yanımda otursa bayağı sıkışırız. Yan yana oturmasak da dakika başı arkadan laf atıyor. Önceleri cevap vermeye özen gösteriyorum, ama zor oluyor. Sonraları duymuyormuş gibi yapmaya başlıyorum. Ben öyle yaptıkça bu “Abi” diye benim koltuğa asılıp yarı yatar vaziyete getiriyor. Her seferinde düzeltiyorum. Bu sefer “sen de uzak oynuyorsun bakıyorum” diyor. Uzak oynamadığımı, kalkış bitene kadar koltuğun dik olması gerektiğini söylüyorum. Kemerini bağladın mı diyorum. “Kemer bizi bozar” diyor. Yiğidi asıl kemersiz türbülansa yakalanmanın bozacağını, kemerini bağlamazsa hosteslerin arıza çıkartacağını, fark etmeseler bile araba gibi olmadığını, gerçekten tehlikeli olduğunu söylüyorum. “Bize bişi olmaz” diyor ama kemeri de bağlıyor.

Yolcu alma işlemi tamamlandıktan sonra yaklaşık 10 dakika kadar yol sırası bekliyoruz. O arada uçağın içerisi cehennem gibi. Herkes şıpır şıpır terliyor. Ahmet ceketini çıkartmış, gömleğinin önündeki düğmeleri göbeğine kadar çözmüş, gömleğin içindeki siyah fanila görünüyor, üzerinde altın zincir. Bir yandan dergiyle yüzünü yellerken erkek kabin personelinden birine “bakar mısın” diye iş koyuyor, sıcaktan şikayetçi belli ki. Kabin görevlisi belki gerçekten duymuyor belki Türkçe anlamadığı için duymazlıktan geliyor. Bu arkasından “biladeeer, hop, bakar mısın” diyor. Görevli inatla duymazdan geliyor, ön tarafa doğru yoluna devam ediyor. Dönüşünde Ahmet adamı karşıdan görür görmez “baksana”, “hop”, “alooo” şeklinde dikkatini çekmeye çalışıyorsa da adam hiç oralı değil –elbette, herif Ukraynalı. Bunun üzerine Ahmet uzanıp görevliyi kolundan yakalıyor. Silkeleyerek kendine doğru çekiyor. Adam şok vaziyette bakarken “Yandık karrdeşim, söyleyin kaptana klimayı açsın” diyor, Türkçe. Görevlinin “anlamıyorum; ne yapıyorsunuz?” şeklindeki isyanını İngilizce bastırıyorum “ayarını yükseltsenize klimanın, cehennem gibi içerisi”. Görevli naçar, anladığını belirtip siktir olup gidiyor. Ne yapıyorsa, biraz sonra içerisi nefes aldırır bir serinliğe kavuşuyor. Ahmet serinlikten memnun ama servise bozuk “koskoca uçakta bi tane Türk host olmaz mı abi? Amına koyayım böyle uçağın ben. İlla bindiğine pişman edecekler adamı” diye isyan ediyor.

Uçak kalkış için taksiye başladığında ben de bir kitap çıkarıp okumaya başlıyorum. Yanım boş, yanımın yanında 40 45 yaşlarında bir rus kaşarı var, eski, hatta dibi küf tutmaya başlamış artık. Üstelik surat beş karış karıda. Bu Boeing 737 THY’nin Ukrayna seferlerinde kullandığı A310’lar kadar sallamıyor. Daha rahat kalkıyoruz. Kalkış tamamlandığında Ahmet milleti ayaklandırıp yanıma geliyor. Rus kaşarıyla benim arama oturmasıyla, bayağı bir sıkıştığımı hissediyorum. Bana abanmamasını, yandaki karının o suratla muhtemelen yıllardır erkeğe hasret olduğunu, kadına abanırsa minnettar bile olabileceğini söylüyorum. “O kadar da kötü değil be abi, mihrap yerinde” diyor. Yalnız makyajını abartı buluyor kadının. Ben “o suratı fondoten falan kesmez, sıva yapmak lazım ona” diyorum, yatıyoruz yerlere. Karı anladı mı nedir, suratını daha da asıyor.

Ben önce Ahmet’in sonra kendimin giriş kartını doldururken servis başlıyor. Servis dediysem öyle kahvaltı falan verdiklerinden değil. Meyve suyu ya da domates suyu, çay ya da kahve, bir ufak çikolatalı gofret, bir ufak çikolatalı kruassan, bir de çitos benzeri domuz pastırması aromalı çerez. İşin sinir bozucu tarafı çerezin üzerinde domuz pastırması aromalı olduğu Rusça yazıyor. Rusça bilmeyen göte gelebilir rahatlıkla. Ahmet’e çerezi yememesini söylüyorum. İkimiz birlikte sövüyoruz Aerosvit’in duyarsızlığına.

Ukraynalılar genelde domates suyunu tercih ediyorlar. Bu Ahmet’e çok ilginç geliyor. Yandaki Rus kaşarın domates suyu bardağını alıyor. Teklifsizce burnuna götürüp kokluyor. Karı şok! Ahmet “içilir mi bu, salça gibi” diyor. Votkayla süper gittiğini, denemesi gerektiğini söylüyorum. Şaşırıyor.

Kahvaltı servisi bittikten sonra Ahmet cep telefonunu açıp solitare oynamaya başlıyor. Çıtı pıtı Rus hostes bunun üzerine Ahmet’i uyarıyor. Ahmet Türkçe “kart yok ablacım, kart yok” diyerek telefonun arkasını açmaya çalışırken Rus hostes “anlaşıldı neyse” diyerek uzuyor. Ahmet bana da solitare ikram ediyorsa da, ben oyun sevmem diyerek kitaba gömülüyorum tekrar. Ahmet sıkılıp önce tuvalete kalkıyor, tuvaletten dönüşte de business class’daki boş koltuklardan birine kuruluyor. Oradan kaş göz yapıyor bana, “keyfim kimsede yok” gibisinden. Rus kabin görevlileri artık kaderlerini kabullenmiş, Ahmet’e ilişmiyorlar.

Zaten havaalanına erken gelmiştim. Havaalanı genelinde hiçbir yerde sigara içilmiyor. Haliyle uçağın içinde de içilmiyor. Ama artık neredeyse 4 saattir ağzıma sigara sürmediğim için, gözüm seğriyor nikotinsizlikten. Tuvalete gidiyorum, Ferhan Şensoy patentli bir taktikle bir sigara içiyorum. Kendime gelip çıkıyorum tuvaletten. Tuvaletin dibinde servis tepsilerini yerleştirmekte olan çıtır hostes bile farkına varmıyor işin; demek ki gerçekten işe yarıyor Ferhangi Taktik. Bu saatten sonra fark edilse bile kimse bana yormaz zaten; Ahmet’ten bilinir.

İnişten önce biraz önce Ahmet’in kolundan asıldığı Rus görevli olanca cesaretini toplayıp Ahmet’e inişe geçileceğini, yerine geçmesi gerektiğini söylüyor. Ahmet söylenerek dönüp geliyor. Yol vermek için ayaklanan kaşarı yarı kucaklayıp yarı ittirip, kallavi bir puan alarak yanıma yerleşiyor. İniş sırasında beni tırsıtmaya çalışıyor aklınca. “15 senedir belki bir milyon mil yapmışımdır Ahmedim, bana sökmez bunlar” diyorum. Gülüyor. Derken uçak birden bire sertçe bir silkeliyor, ardından ani bir dalış yapıyor. Ahmet kül gibi bana bakıyor. “Korkma kasistir” diyorum. “Kim? Ben genişim abi. Ölürsek ölürüz. Kader kısmet” diyor. Rengi öyle söylemiyor ama.

Daha da Devam Edecek…