Skip to content

Welcome to Sin City

Enteresan bir sektör oluşmuş durumda Kiev’de: kısa süreli kullanım için günlük kiraya verilen apartman daireleri. Gecelik kiraları 30 ila 150 dolar arasında değişiyor ve aynı fiyata kiralanan otel odalarına kıyasla en az iki kat fazla yaşam alanı artı mutfak imkanları sunuyorlar. Dekorasyonlarından hedef kitlenin kim olduğu çok açık anlaşılıyor: sefa pezevenkleri.

Örneğin bu evlerin hiçbirinde bir çalışma masasına, ya da okuma lambası ve okuma koltuğuna rastlanmazken hemen tüm evlerde leopar desenli çift kişilik koltuk, porno kanalları da alan uydu yayını, mutfakta şarap ve şampanya kadehleri ve türbişon, cafcaflı banyo fayansları, küvet, tam yatağı görecek şekilde yerleştirilmiş aynalar ve banyoyla oturma odasını ayıran duvarda cam tuğlalar olmazsa olmaz detaylardan. Ayrıca leopar desenli kadifemsi çarşaflar ya da yatak örtüleri, altın yaldızlı kırlentler ve yatağa doğru yönlendirilmiş spot ışıklar da standart donanım. Bu evler insanı günaha sokmak için tasarlanmış.

Sanırım bunun iki sebebi var: Birincisi insanın böyle kiraya verebileceği bir evi varsa, arada garsoniyer olarak da kullanılabilecek şekilde döşemek isteyecektir… En azından ben öyle yapardım. Hatta akıl sağlığı yerinde her erkeğin öyle yapacağına da kefilim. İkincisi, arz talep meselesi. Herhalde bu tür dekore edilmiş evler daha büyük talep görüyor. Dış basından takip ettiğim kadarıyla Kiev, ya da en azından Kiev’in bir kesimi, bu şehrin dünyanın ikinci seks başkenti olmasıyla öğünüyor. Maalesef henüz Bangkok’un gerisindeler. Ama o da Kiev’de gey müşterilerin göz ardı edilmesinden kaynaklanıyor –biliyorum ablam hiç adil değil. Yoksa hem güzellik, hem eğlence hem de engin deneyim açısından Ukrayna kızları Tayland’ın kızlarını sulu götürür susuz getirir. Her ikisine de gittim, biliyorum…

Ne? Yok be. Seks manyak falan değilim. Dünyanın seksli şehirlerini dolaşmayı görev de edinmedim kendime. Bangkok’a eski karımla ikinci balayı için gitmiştik (çok sevdim seni hayatımın en gün görmemiş detaylarını anlatıyorum bak), yanımızda iki buçuk yaşında bir çocukla… Tur operatörünün “çok ekonomik ve harika bir tur” diyerek ısrarla tavsiye etmesi üzerine, 10 günlük tura adam başı 700 dolar gibi Japonya için komik bir rakam ödeyip, birazda ucuzluğundan kıllanarak gitmiş ve gider gitmez ortalığın ibne kaynadığını fark etmiştik. Bizim kızın ayaklarında yürüdükçe vik vik öten bebek ayakkabılarından, bir elinden eski eşim bir elinden ben tutuyoruz, Bangkok’ta Pataya’da geziyoruz. Bak kızım ibne. Bak bi ibne daha. Bak bu amca da o ibnenin tokmakçısı. Söyle bakayım tok-mak-çı. Aferinnn. Şekli…

Bak gene konu dağıldı… Yaşlı bi insanla genç bi insan arasındaki fark nedir biliyor musun? Konunun dağılma aralığı, span yani, hatta dalga boyu. Yani konu dağıldığında ne kadar geniş bir zaman aralığını kapsayacak şekilde dağıldığı… Genç bir adam konuyu dağıttığında en fazla birkaç ay geri gider, yaşlılar 10, 15, 20, 50 allah ne verdiyse… Neyse, konu gene dağıldı… Konuya girerken konuyu dağıtmak da başka bir Alzheimer belirtisi. İşte ben bu yüzden asla iyi bir yazar olamayacağım. Yazılarım aha böyle blog köşelerinde sürünecek. Arada ibnenin biri gelip tırtıklayıp kendi kitabında kullanmaya başlayacak, yer yer… Lannn, gene konu dağıldı.

Evet, Ukrayna, Kiev… Bu sefer çok başka korkular, çok başka hevesler, çok başka umutlar ihtiva ediyor.

Biliyor musun okur, ben bugün üç eve sahibim. Sahibim dediysem kiracı olarak. İstanbul’un güzide semtlerinden Üsküdar’da bir fakirhanem var, bu hafta sonu boşaltacağım. Ve Üsküdar’daki ev sahibim dünya iyisi bir adammış, bunu da bugün bir kez daha öğrendim. Yeni yasayı, hani “bir yıl bitmeden ev boşaltılamaz, boşaltan kiracı göttür ve kendisinin bu tür bir girişiminde bir yıllık kira muacceliyet kesbeder ve ev sahibi bir yıllık kirayı s.s. alır” mealindeki o yasayı duymuşsunuzdur. Ev sahibim o yasaya rağmen, ihbar süresi hakkından bile vazgeçerek 2 günlük ihbarla evi boşaltmama izin verdi. Bir de “sizin zararınız benim zararımdır Haluk Bey. Allah bize öyle parayı nasip etmesin” dedi. Eli öpülesi adammış, kaybettiğime üzüldüğüm insanlardan oldu, giderayak…

İkinci evim, ahanda işte Kiev’de tuttuğum bu sefa pezevengi evlerinden, garsoniyer olarak döşenmiş bu günah yuvası. Onu da daha uzun süreli bir ev kiralayana kadar, geçici kullanım için kiralamıştık. Kısmetse yarın çıkıyoruz, daimi ikametgahımıza.

Üçüncü ve sonuncu evim, yakın gelecekteki tek ikametgahım, Kiev’in banliyölerinden birinde. Ama banliyö dediysem, Kartal, Pendik, Gebze, Halkalı ya da Küçükçekmece gibi bir banliyö değil. Daha Bostancı, daha Bakırköy bir banliyö… Muhit süper. Her iki yanında birer sıra otomobil park etmeye yeterli alan olan çift şeritli yollar düşün, şimdi o yolların her iki kenarında 3er metre arayla akasya ağaçları düşün, gür ve ulu. Şimdi o akasya ağaçlarının gerisinde 10ar metre uzunluğunda, 2şer metre genişliğinde çiçek tarhları düşün. O tarhların arkasında apartmanları neredeyse boydan boya kapatan çeşitli ağaçların olduğu bahçeler düşün. İşte o bahçelerin arkasındaki apartmanların her biri birinize girsin.

İşte bahçelerin arkasındaki o apartmanlardan birinin giriş katında, bir oda bir salon, Kiev’e göre genişçe sayılabilecek, temiz ama yaşlıca döşenmiş bir ev kiraladım kendime. İç kapı için iki anahtar ve dış kapı için bir akbil verdiler. Dış kapının anahtarı yok, akbille açılıyor. Nereden yükletilir, ayda ne kadar yükletmek lazım, bunun abonmanı, mavi kartı var mı sormadım. Beleş olması gerektiğini düşünüyorum; bakıciiz.

Ev sahibimin adı da soyadı da acayip zor. İkisini de ezberleyemeyince bana sen bana İvanovna de en iyisi dedi. İvanovna ivan kızı demek, Slavlar adlarıyla soyadları arasına bir de kimin oğlu kimin kızı olduklarına göre değişen bir isim alıyorlar. Osmanlıcadaki falancazade gibi bir şey bu. Adını ezberleyemediğimin ivanzade hanımı benim yeni ev sahibim.