Çare: Dijital Ahiret

Din yalan olm. Kurtuluş yine bilimde. Bir gün, çok yakında bir gün, insan beyninin komple haritasını çıkaracaklar. Sadece düşünceler değil. Duygular falan da dahil. Zaten hepsi bir takım kimyasal reaksiyon, bir çeşit elektrik sinyali bunların. Alacaklar o haritayı bir bilgisayar programı haline getirecekler. Sen olacaksın Hüseyin.exe. Seni alacaklar bir bilgisayara kuracaklar. Canın huri mi istedi? Huri.exe’yi çalıştıracaksın al sana huri. Şarap mı istedi? Kevser.exe. Sen bunları nasıl şu an gerçek(miş) gibi algılıyorsan, yine gerçek gibi algılayacaksın. Al a.q. işte sana cennet. Neyin gerçek neyin yalan olduğuna kim karar veriyor?

Uyuşturucu almış insanlara bakıyorsun. Kış günü, sokakta, yalın ayak herif, altına işemiş, üstü başı perperişan, cebinde 2 lirası yok belki. Ama o an mutlu lan herif. O an için mutlu. O öyle algılıyor. O an için onun gerçeği, gerçekliği o. Sonra yine kafası ayılıyor, bok gibi hayatına geri dönüyor. Hatta o arada hayatını daha da bok etmiş oluyor muhtemelen. Ama o uyuşturucunun etkisi altında olduğu o kısa süre boyunca mutlu olduğunu sanıyor beyin. Mutluluk dediğin de, zaten beynin mutlu olduğunu sanması. Kalıcı mutluluk yok olm. Herkes ölecek. Herkesin öldüğü mutlu son mu olur a.q.? Ama… bak bu mümkün. Vücudu öleni hop alırsın bilgisayar simülasyonuna… “Ahiret OS’e hoş geldiniz” şekli. Şöyle şekilli de bi açılış müziği koyarsın. Mis.

Yani fiziksel bir dünya bile olmadığını düşün. Her şey senin kafanın içinde olup bitiyor. Senin kafan da sanal. Kafanın içindekiler de sanal. Zaten şu anda da biraz öyle. Şu anda etrafındaki gerçek mi simülasyon mu bunu net bir şekilde bilemediğine göre, sen bir program olsan, sana yine aynı duyguları hissettirmek mümkün olurdu. Yine seks yapardın, seksten zevk alırdın. Yemek yerdin yemekten zevk alırdın. Seyahat ederdin, gördüklerinden tat alırdın. Aşkı, nefreti, acıyı yine yaşardın. Yine ideallerin olurdu. Onları kovalardın, başarırdın ondan tat alırdın, başaramazdın ondan üzüntü duyardın. Tüm bunların gerçek mi sanal mı olduğunu belki bilirdin, belki bilmezdin. Ama bilsen bile herhalde ölümden sonra bilincinin bir simülasyon içerisinde yaşamını sürdürmesi, bugünkü tek seçenek olan kesin ölümden daha mantıklı bir seçenek olurdu. Herkes bunu yeğlerdi kanımca. Şu an dünya üzerinde yaşayan yedi milyarı aşkın insanın bir simülasyon içerisinde, kendi bilinci olan birer program olarak yaşatılmasını mümkün kılacak teknolojik altyapı çok yakında mümkün olacak. Bunun için gereken mühendislik imkanlarına büyük ölçüde sahibiz. Sahip olmadıklarımızı da yakın gelecekte geliştirebileceğimizi umuyoruz.

Bugün her haltımız internet üzerinde. Gittiğimiz, beğendiğimiz, beğenmediğimiz bütün turistik şehirler, restoranlar, müzeler vs. Google Places’de, Foursquare’de, Yelp’te, şurada burada kayıtlı. Beğendiğimiz, beğenmediğimiz filmleri, müzikleri, konserleri internette yorumluyoruz. Puanlıyoruz. Siyasi yorumlar yapıyoruz. Karakterimizin dijital formata taşınması için gerekecek hemen tüm bilgileri zaten internette paylaşıyoruz şu anda. Bu bilgiler büyük ölçüde dijital olarak var. Eksik olanların da dijitalleştirilmesi çok kolay.

Ben insan beyninin haritasının çıkarılıp bir androide, robota, cyborga vs. yüklenmesinden ve bu şekilde fiziksel dünyada var olmaya devam etmekten bahsetmiyorum. Dünya zaten şu an 7 milyar insanı kaldırmıyor. Ölenler de ölmez, robot olarak aramıza katılırsa bu kadar robota kim bakacak? Bakımı bilmem nesi. Onunla başa çıkılmaz. Ama birebir bugünküyle aynı sanal bir dünya oluşturulduğunu düşünün. Bir nevi işletim sistemi. Bugünkü dünyanın bir kopyası. Sonra ölenlerin bilincinin o sanal dünyaya karşıdan yüklendiğini (upload) düşünün. Hatta o sanal dünya ile şu anki gerçek dünya arasında iletişim de olduğunu düşünün. Ölen kardeşinizle, tıpkı bugün hayattaki kardeşinizle Zoom görüşmesi yaptığınız gibi, video görüşmesi yapabildiğinizi düşünün. Fiziksel vücudun öldüğünü, ancak her kişinin kendi beyni içerisinde 20, 50, 70, 80 senelik hayatı boyunca ilmek ilmek işleyerek geliştirdiği algoritmanın (yani duygularının, düşüncelerinin, hayat görüşünün) bir biçimde dijitalleştirildiğini ve kendi kendini geliştirebilen bir simülasyon içerisine aktarıldığını düşünün. Kendi kendini devam ettirebilen, varlığını sürdürebilmek için bu dünyaya ihtiyaç duymayan, ihtiyaç duydukça sınırlarını genişletebilen bir simülasyon.

Bu mümkün. Çok yakın gelecekte de yapılacak. Bundan sonraki büyük keşif öyle sanıldığı gibi uzayın derinliklerine değil, dijital dünyaya olacak. Sadece o zamana kadar çözümlenmesi gereken bir takım etik problemler, yapılması gereken ahlaki tanımlar var. Hırsızları, tecavüzcüleri, katilleri, çocuk tacizcilerini, dolandırıcıları yaşatacak mıyız mesela?

Haftaya Ortaparmak’ta:

Vıcık vıcık basit uyak
Necip Fazıl Kısakürek

Kısa küreği yüzünden karıdan boynuz yiyip kendini kiç şiirlere ve kumara veren Necip Fazıl’ın hazin öyküsü.