Skip to content

Kishiwada’ya Gideriken Aldı da Bir Yağmur

“Pardon bakar mısınız?” dedi arkamdan bir ses. Döndüm, baktım ki atmış yaş civarında, gözlüklü, bir elli boylarında, bir dişi altın bir Japon kadın. Beni görünce kafasını hafifçe indirip kaldırıp “pardon, pardon” diyerek, elini gerek kalmadı manasına sağa sola sallayarak biraz ilerledi. Oradaki bir başka yaşlı kadına sordu sorusunu:

– Pardon, Kishiwada’ya gidiyorum da, istasyonun bu tarafından mı binmeliyim trene yoksa karşıdan mı?

Kadın “İnanın ben de Kaizuka’ya gideceğim ama ne taraftan binmeli bilemedim” diye cevaplayınca müdahale ettim:

– Doğru taraftasınız. Kishiwada için de Kaizuka için de bu taraftan binmeniz gerekiyor.

İkisi de şok vaziyette birbirlerine baktılar. Birisi “yabancılar bile biliyor da biz bilemedik görüyor musunuz?” dedi diğerine. Gülüşüldü. Eğildiler teşekkür ettiler. Hafif eğilip rica ettim. Buraya kadar normal. Bu noktada ayrılınması lazım artık, herkes kendi yoluna.

Ben cüzdanımda bilet otomatına atmak için para ararken diğer yaşlı kadın da yanımdan ayrılmıyor, çeşitli sorular soruyor. Bu, ilk kadına cevap veremeyen ikinci yaşlı kadın. Hani şu Kaizuka’ya gidecek olan. 70’inin üzerinde, hafif toplu ama burada insanlar genelde bir deri bir kemik olduğu için bu kadın olduğundan daha da şişman görünüyor göze. Artık beli bükülmüş, yardımsız yürüyemiyor. Burada beli tutmayan yaşlıların yürürken tutundukları bebek arabasına benzer ama daha ufak bir destek arabasına tutunmuş öyle yürüyor. İki büklüme yakın oluşu zaten kısa olan boyunu olduğundan daha da kısa gösteriyor. Gözlüklerinin ardından gülümseyerek, sanki biraz da hayranlıkla bakıyor bana.

“Burada mı yaşıyorsunuz?” diye soruyor. “Hayır ama dört sene kadar yaşamışlığım var. Bilirim buraları” diyorum. Adet icabı Japoncamın mükemmel olduğunu belirttikten sonra kendisinin Kyuushuu’lu olduğunu, bu bölgeyi de pek bilmediğini vs. anlatıyor. İyi ki size denk geldim diyor. Sanki bana denk gelmese kendisine Kaizuka’nın ne tarafta olduğunu söyleyecek birisini bulamayacak . Izumiomiya İstasyonundayız. Yani Kaizuka durağından 2 durak ötede…

Ne iş yaptığımı soruyor. Gemici olup olmadığımı soruyor. Bir akrabası varmış gemiciymiş, acaba ben de gemici miymişim. Hayır diyorum, gemici değilim, mütercimim. Anlamıyor. Tercüme yapıyorum diyorum anlamıyor. Mütercim diyorum, tercüman, yavaşça tekrar ediyorum. Nihayet anlıyor. “Haa,” diyor, “İngilizce kitapları Japoncaya çeviriyorsunuz demek”. Japonca değil Türkçe çalıştığımı belirtiyorum. Haliyle Türk olduğum tüyosunu alıyor. Yaşımı soruyor 35 diyorum. Ah pek de gençsiniz diyor. Bu lafı duymayalı o kadar uzun zaman oluyor ki… Çok da yakışıklısınız diyor. Bu lafı da böyle apaçık duymayalı çok uzun zaman oluyor. Keşke 70 yaşında bir ihtiyardan duyuyor olmasaydım diye düşünmeden edemiyorum.

Geçenlerde televizyonda bir programda 90 yaşında bir kadının başka ülkeden 21 yaşında bir adama ilk görüşte aşık olduğunu dinlemiş, ondan bahsediyor. Götünden uydurduğuna eminim her nedense… Aşkın yaşı yoktur diyor. Bu kadın bana yazıyor mu ne? Tekrar tekrar teşekkür ediyor. Ben tekrar tekrar rica ediyorum. Bir taraftan da içime kurt düşüyor; acaba yanlış tarafta mıyız hepimiz diyerek. Öyle ya, 9 sene olmuş buralara gelmeyeli, belki de yanlış hatırlıyorum. Derken tren geliyor, belli ki doğru bilgi vermişim kadınlara.

Tren duruyor. Kapılar açılırken ben de buralıların ayrılırken yaptıkları şekilde hafifçe kafamı eğip bye çekiyorum ve kadına yol veriyorum. Hemen arkasından binip diğer tarafa doğru kıvrılmış uzaklaşacağım ki bakışları yakalıyor, eliyle koltuğa, hemen oturduğu yerin yanına vurarak buyurun gelin diyor. Otursan bir türlü, oturmasan öbür türlü, oturuyorum. Nasılsa hepi topu 1 durak sonra ineceğim.

Trende de tutmaya devam ediyor. Çoğu lafına cevap vermiyor sadece gülümsemekle yetiniyorum. Ama bir sürü iltifat ediyor ki onları yok canım, estağfurullah vs. şeklinde yanıtlamam şart. Rahatsız hissediyorum gerçekten. Millet de bize bakıyor. Kadın arada ayar da çekiyor. Efendim 40 senedir yalnızmış da bilmem neymiş. Aşkın da yaşı yokmuş… Ben artık elimi nereye koyacağımı bilemeyecek kadar şaşkınken Kishiwada’ya varmak üzere olduğumuzu bildiren anons imdadıma yetişiyor. “Hah,” diyorum, “burası benim durak ben müsaadenizi rica edeceğim”. Tren duruyor derhal atıyorum kendimi dışarı koşar ayak merdivenlerden kaçarken arkamdan biri bağırıyor mu ne? Derken ikinci kez… Ne dendiğini anlamıyorum ama bariz biri çağırıyor arkamdan. Bakıyorum, o kadın. Trendeki konuşmaya kulak kabartmış olan birkaç kişi bıyık altından gülüyor.

Tekrar tırmanıyorum merdivenleri. “Buyurun, ne vardı?” diye soruyorum. “Adresinizi yazar mısınız mektup göndermek istiyorum” diyor. Kağıt çıkartıyor, kalem çıkartıyorum. Adımı, adresimi ve adımın Japonca okunuşunu yazıp veriyorum kadına. Acelem olduğunu belirtip müsaade rica ediyorum. Mutlaka yazacağını belirtiyor, peki diyorum ve uzaklaşıyorum.

Yalnızlıktan sıkılmış da mektup arkadaşı mı arıyordu acaba? Eğer öyleyse 21 yaşında adamla aşka düşen 90 yaşında kadının hikayesi ne alaka peki? Neyse, çok rahatsız bir 10 dakika geçirmiş olduk.