25/06/2014 tarihli “esrarın yasallaşması” konulu ekşisözlük entry’siydi bu.
yıllarca –öğrencilik yılları sırasında ve elbette yurt dışında (türkiye’de kullanır mıyım hiç? türkiye’de kullanan kimse yok ki zaten. tabi); rekreasyon amaçlı kullanmış ve 10-15 senedir ağzına sürmemiş birisi olarak:
öncelikle bizde ona esrar denmez, cigaralık denir çünkü cigaraya karıştırılıp içilen bir nanedir. bu toprağın mahsulüdür ve bu topraklarda yüzyıllardır içilir. nasreddin hoca’nın göle yoğurt çalarken, yunus emre’nin “sarı çiçekle” konuşup sorular sorup, bir de üzerine cevap alırken kafasının ayık olduğunu düşünen arkadaşlar, balonunuzu patlattığım için üzgünüm. ben hızlı günlerimde dünyayı içtim, ama en zehir sativa’dan bir avuç içtiğim zamanlarda bile, göle yoğurt mayalamışlığım, eşeğime ters binip köy meydanında gezmişliğim, bindiğim dalı kesmişliğim, otla çalıyla konuşup cevap almışlığım yok ve bunların da ayık kafayla yapılacak işler olmadığına uyanacak kadar cigara kafasını tanıyan bir adamım. pardon yani.
1937’ye kadar ihracatı bile yapılırdı (misal, japonya ile türkiye arasındaki ilk ithalat ihracat ilişkisi cigaralık ticaretidir – o yıllarda hem türkiye’de hem japonya’da serbest olan bu madde iki ülke arasında ithalat – ihracat ilişkisine konuydu – ha o yıllarda bugün divan oteli’nin olduğu yerde bir japon’a ait bir de eroin imalathanesi vardı ama o ayrı). sonra -50lerden başlayarak, türkiye kore savaşıydı, nato’ydu, marshall yardımı’ydı denilerek iyice amerika’nın kucağına oturtulunca, amerika türkiye’ye “hüyyyt” dedi, “içmeyeceksin, satmayacaksın, hatta sadece cigaralık değil ağırlıklı ilaç üretiminde kullanılan afyonun tarımını da kısıtlayacaksın” ve cigaralık türkiye’de yasak oluverdi.
yıllarca -1990’ların sonuna kadar falan, suçtan ziyade bir kabahat gibi görüldü. işini bilenler zaten polisle birlikte tüttürürdü ama siz kezbansanız ve polis tanıdığınız yoksa ve bir polise cigaralık yakalatırsanız, polis sizi iki korkutur, bir kulağınızı çeker, en fazla bir tokat atar, “bi dahakine alırım içeri hııııı” der, sizi salar, cigara takozunu cebine koyar, gider arkadaşlarıyla içerdi (“zehirine denk geldim kankaaaa, yapıştır” şekli).
tabi ben bunlara hep yurtdışından uyanıyorum (yoksa türkiye’de o yıllarda ortam falan nasıldır fiilen bilmem, o yıllarda polislik yapmakta olan arkadaşlarım yoktu, beraber oturup cigara içmedik, tıfıl çocuklarla eğlenip cigaralarını almadık, emniyette / ekip otosunda falan beraber sarıp içmedik –suça karşı bir insanım yani). neyse…
o yıllarda neden mi göz yumulurdu? e olm ekonomiyi bok götürüyordu. fakirdik lan. millet cigarayla, içkiyle, sigarayla kendini avutsun (hatta daha doğrusu uyuştursun) siyasete neyin bulaşmasın diye düşünülerek uygulanan bir devlet politikasıydı -sonra cigaranın içkinin yerine toplumun dinle uyuşturulması yoluna gidildi ve halen gidilmektedir.
peki, amerika neden sonradan yasaklattırttı?
efenim bu cigaralık denilen nane beyaz adamın ülkesinde yetişen bir nane değil. beyaz adam bundan vergi alamıyor. cigaralık hep türkiye, lübnan, fas (morocco – lan olsa da içsek), afganistan (lan lan lan, onun da hastasıyız –dık eskiden), hindistan, nepal, güney amerika ülkeleri falan gibi “buğday tenli” adamların ülkesinde yetişen bir şey. amerika birleşik devletleri (`land of the free`, home of the brave) işte bu yüzden tüketilmesine karşı. ha dünyada kampanya yürüttüler sonra kendileri dayanamayıp colorado’da serbest bıraktılar, kalan eyaletlerde de tıpkı bizim 80-90 döneminde olduğu gibi kullanımını görmezden geliyorlar o ayrı. birçok yerde de “tıbbi kullanım” diyorlar, ölümcül hastaların kullanmasına izin veriyorlar. ayrıca cılkı çıktı amerika’da artık herkes çatır çatır “tıbbi tedavi” amaçlı cigaralık içiyor…
amerikalı zenci komedyen chris rock bakın bu konuda (üç aşağı beş yukarı ne diyor): “efendim, cigaralık sağlığa zararlıymış. kim cigaralık yüzünden ölmüş şimdiye kadar? sigara yüzünden her gün yüzbinlerce dallama ölüyor ama sigara yasal. niye? çünkü beyazlara ait. philip morris ailesi bir avuç güneyli zenci olsaydı 1 paket sigaranın cezası ömür boyu hapis olurdu. ama sigara yasal. sorun yok, çünkü beyazlar tarafından üretilip satılıyor”( `it’s all right coz it’s all white`). bir diğer amerikalı komedyen olan (rahmetli) bill hicks ise bu konudaki görüşünü şöyle dile getirmiştir: “bence cigaralık bırak yasalı, yasal zorunluluk olmalı. trafikte korna çalan, sinir küpü sürücünün ön camını tıklatacaksın ve diyeceksin ki: pardon beyefendi, lütfen şu cigaradan bir fırt alınız. yasal zorunluluktur. adam o fırtı alacak ve sana teşekkür edecek: “pardon dostum, (cigarayı çekmeden önce) hayatı ciddiye almışım”.
özetle cigaralık yasal olsa çok daha iyi bir toplumda yaşardık kanımca. bugün toplum mühendisliği ile tasarlanıp, yapılandırılmış garip toplumlarda yaşıyoruz. o nedenle de akla mantığa ters bir sürü şey görüyoruz çevremizde. işte cigaralık konusu da bunlardan bir tanesi. kime sorsan cigaralığa karşıdır. kimse neden karşı olduğunu bilmez. cigaraya karşı olanlar gider psikiyatriste bir ton para bayılır, utanmaz terapi sırasında bir ton ağlar, kendisine amerikan ruhsatlı malum “duygudurum düzenleyici” ilaçlardan yazdırır, bir ton para bayılır ki o paranın çoğu amerika’ya ödenen ruhsat bedelidir, avuç avuç içer. bunların etken maddesinin hangi ottan üretildiğini kafaya bile takmaz… ülkenin topraklarında, ülkenin köylüsü tarafından organik biçimde üretilmiş tarım mahsulünü köşedeki aktardan satın alıp efendi gibi yapıştırıp tüm stresini atacağına gidersin elin haysiyetsiz psikoterapistine ağlarsın –ki sonra seni rakı muhabbetlerine konu yapsın, arkandan taşak geçsin, utanmadan gider amerikan ruhsatlı ilaçları avuç avuç yutarsın, sonra bir de başkasının kendi hayatıyla ilgili seçimlerini burada yargılarsın. yani demem o ki günümüzde hayat var ya, yarrak gibi bir yer oldu afedersin.
son olarak, “efendim, madem cigaralık o kadar süper bir nane, sen niye bıraktın” diye sorabileceklere kafadan cevap vereyim (özel mesaj da sevmem, lütfen atmayın, tersleşirim, pisleşirim): cigaralık benim için bir evreydi. yaşandı. sonra kendi kendini imha etti. kendi kendini gereksiz hale getirdi. artık kafayı rahatlatmak için cigaralığa ihtiyaç duymaz oldum (duysam da külfeti, faydasından ağır basıyor). öğrencilik yıllarında üç beş arkadaş bir araya gelir içer, muhabbet sohbet eder, çok eğlenirdik. bugünkü kişiliğimin oturmasında çok büyük paya sahiptir cigaralık. çok eğlenceliydi, ufkumu genişletti, bir ömür unutmayacağım çok neşeli, çok eğlenceli anılarım oldu cigaralık etkisindeyken. ama bunun yanında bir takım yorucu tarafları da vardı. git dolapder…. eeee, git bronx’a torbacıyla görüş, bir ton tribe girerek alışveriş yap, cigaralık cebinde götün atarak eve dön, bu arada tabi haliyle ajan 007 triplerindesin, izleniyor muyum, polis benden şüphelenir mi vs., normalde ortamına almayacağın –onu bırak normalde üzerine kusmayacağın, bir sürü adamla (torbacısı, aracısı, değnekçisi, boku püsürü –ki bunların bir kısmı hapis falan yatmış sakıncalı tiplerdir) muhatap ol, çoğu durumda arkadaşlarınla rahat rahat içmeden önce o tehlikeli adamlarla o tehlikeli adamların ortamında da bir iki cigara iç ki ayıp olmasın –kafan güzel olunca rahatsız ortamda olduğun için paranoyaya bağla, sonra ayıl, git evde arkadaşlarla iç, sonra ertesi gün kalk hiçbir şey olmamış gibi işe git… gençlikte bunlar koymuyor ama düzenli bir işin olduğunda, sorumlulukların arttığında, yani özetle otuzdan – otuz beşten sonra insana ağır gelmeye başlıyor ve bırakıyorsun. ve dikkat edin saydığım olumsuzlukların tamamı (ağır abilerle, part-time hükümlülerle, itle kopukla muhabbet zorunluluğu, polise yakalanma korkusu, paranoya –ki aslında paranoya değil haklı nedenleri olan bir korku bu, vs.) aslında cigaranın zararı değil, cigaranın toplum tarafından yer altına itilmiş olmasının neticeleridir. ama bugün legal olsun, gider mağazasından üç beş çeşidini tadımlık alır, viski şişemle purolarımın arasına güzel bir kutuya itinayla yerleştirir, bir misafirim geldiğinde de ikram ederim yani. yeter ki devletimiz bize imkan tanısın 🙂