Skip to content

Öptüremedim Kermite de Bandıramadım Etere Way Way

Bahçe duşunda kurbağa buldum geçen gün. Bahçe duşunda asılı banyo tasının içerisine girmiş takılıyordu orada. Tuttum tası bin dikkatle ters çevirdim. Gittim bir konserve kavanozu buldum, kurbağayı içine koyup Nastya’nın yanına götürdüm.

– Bak ne buldum duşta.

– Aaaa. Götür onu. Götür onu.

– Korkma kız. Bişi yapmaz. Öp bakim prens olacak mı?

– Neden?

– Kızım belki doğrudur. Prens olur, hayatın kurtulur deli. Hem prens de eşek değil ya bana da bi güzellik yapar elbet.

– Haluk Ukrayna cumhuriyet. Burada prens ne arar.

– Olsun kızım. Belki milletvekili falan çıkar ihale bağlar bize. O da işimi görür.

– Da’ Haluk götür onu.

Karadenizin bu tarafında Da’yı cümlenin başında kullanıyorlar. Nastya’dan hayır yok anlaşıldı. Bir koşu anasının yanına gidiyorum. Teyze sizde eter var mı? Annesi hemşire, kesin vardır eter neyin. “Orta Okul Biyolojicilik” oynayacağım. Yıllar önce E.T.’de okuyup özenmiştim Amarigalılar okulda kurbağa kesiyor diye. Kısmet bugüneymiş. Kurbağa korkudan soluk soluğa. Göğsünün şişip şişip indiğini görüyorum. Korkma prens birazdan bitecek. Hehehe.

Nastya’nın annesi eter vereceğine eldeki kurbağaya da el koyuyor. Bahçeden kurbağa çıkması şans getirirmiş. İyi de, çıkan kurbağayı kesmek kötü şans getirir mi? Asıl önemli olan o. Çünkü kurbağa zaten çıkmış. Yani iyi şans garanti. Kessek ne olur ki? İkna edemiyorum. Dikeriz tekrar? Hayır! Peki Faraday’cılık oynasam, elektrik hesabı?!? Niet, walla neye niet neye kısmet, gitti işte kurbağa. Nuh diyor peygamber demiyor anne.

Annelerin eğlencenin içine sıçmak gibi küresel bir eğilimi var. Dünyanın her yerinde aynı bu durum. P. J. O’Rourke eğlencenin tanımını “duyduğunda annenizi hıçkıra hıçkıra ağlatacak her şey eğlencelidir” şeklinde yapıyor. Haklı herif. Sokayım böle şansa. Gidip golf oynayayım bari biraz.