Hallukh usta 6000 sene öncesinin İran’ında, Persepolis’te taş ustasıydı –elbette askere alınmadığı, sefere neyin gitmediği, sivil takıldığı nadir zamanlarda… Akşama kadar çift ş’yle eşşek gibi çalışır, akşam evine döner şarabını açar, tek f’yle efendi gibi stres atardı. O zamanın karıları dırdır yapmazdı.
Bende hafif seyreden bir şeker problemi var sanıyorum. Doktor, hastane sevmem. O yüzden gidip baktırmıyorum da, ama varmış gibi beslenmeme özen göstermeye, sporumu neyin yapmaya çalışıyorum. Read More »Yaşam Kalitesi, Kardiyo, Snickers, Falan
Ramazan girdiğinden beri işler tırt. Bütün gün yatmaktan gına geldi. Söylemesi ayıp, yengenize de göbeği eritme söz verdim. 6 haftada Brad Pitt’e dönmem gerekiyor. Dedim alayım makineyi, açayım cep telefonundaki GPS’li koşu uygulamasını da. Sağlam bir yürüyüş yapayım. Cep telefonunda Nike+ Running diye bir uygulama var. Aslında koşucular için, ama yürüyüş yaparken de “şşş, kaldır lan o koca kıçı, böyle koşu mu olur, hımbıl” demiyor. Yürüyüş sırasında da yürüyüş parkurunu, saatte kaç km hızla yürüdüğünü, kaç kalori yaktığını v.s. kaydediyor. Aslanlar gibi bir yazılım yani. Tavsiye ederim.Read More »Yine de Ukrayna’yı Seviyorum…
Amerikalı komedyen Bill Hicks 90lardaki bir gösterisinde seyircilere şöyle seslenmişti: “aranızda reklam ve pazarlama işiyle uğraşanlara sesleniyorum: kendinizi öldürün. Ciddiyim, pazarlamacı veya reklamcıysanız, gerçekten kendinizi öldürün. Yaptığınızın mantıklı hiçbir yanı yok. Sizler şeytanın uşağısınız, güzel olan her şeyi yok eden kimselersiniz. Ciddi ciddi söylüyorum: kendinizi öldürün. Ruhunuzu temizleyip kurtulmanın tek yolu bu: intihar edin. Yanki (güneyli, kıro, silaha ve alkole meraklı kesim) bir dostunuzdan silah mı ödünç alırsınız, bir otomobilin egzoz borusuna ağzınızı dayayıp ciğerlerinizi karbon monoksitle mi doldurursunuz, nasıl yaparsınız orasına karışmam ama dünyayı o şeytani varlığınızdan derhal temizleyin. Espri de yapmıyorum. Ciddiyim. İntihar edin”. Bill Hicks algı mühendisliği, toplum mühendisliği, algı yönetimi ve benzeri gibi konulara ilk parmak basanlardan biriydi. Peki reklamcılarla ve pazarlamacılarla ilgili bu ağır lafları sarf etmesinin sebebi neydi? Bu soruyu bilahare tarafınızdan cevaplanmak üzere buraya asılı bırakıp asıl konuya, Edward Bernays konusuna girmek istiyorum.Read More »Edward Bernays (1891-1995)
İki gün önce Kreşatik Bulvarı ve Maidan’da (Kiev Direnişi’nin yaşandığı yerlerde) yaptığım gezintide çektiğim fotoğraflar ve fotoğraflara ilişkin kısa yorumlarım…Read More »Kreşatik ve Maidan’da Öğleden Sonra Gezmesi
Arka planda Kiev’in göbeğinde, bir zamanlar aşıkların el ele gezdiği; sokak müzisyenlerinin şarkılar söylediği; pandomimcisinin, dansçısının, ressamının sanatını icra ettiği; milletin mesai saatleri dışında ve hafta sonunda yaya halde dolaştığı; turistlerin taş gibi Ukraynalı hatunları seyrettiği; buram buram sanat, buram buram kültür kokan Kreşatik Bulvarı üzerinde çadırını kurmuş, utanmayıp etrafını çitle çevirerek kendine bahçe yapmış, hatta hayasızlığın dibine vurmak suretiyle bir de yandaki elektrik direğinden kaçak hat çekip içeriye derin dondurucu ve buz dolabı bile koymuş batı Ukraynalı köylülerden birisi, kendisi de ihtimal bir köylü olan tombul kızın memelerine karşı birasını içerken görülüyor. Ön planda ise vatanı için savaştığını düşünürken Amerika’nın çıkarları için vurulup ölmüş sakallı abinin hatırasına konulmuş bir sunak görüyoruz. Amerikan çıkarları için ölmeseydin ve seni fiştekleyen köylü götverenler şehrimin içine sıçmıyor olsaydı senin için bayağı bir üzülürdüm sakallı. Az üzüldüğüm için bu fotoğrafımın adını “Niyazi” koydum. Yine de toprağın bol olsun Niyazi –ama kafana sıçayım o ayrı. Read More »Bandera Bandera Ye Beni…
2010’da yazmayı bırakmıştım. 2013’de tekrar başlayayım dedim ama arkası gelmedi. İçimden gelmedi. Bugün itibarı ile, yeni bir formata geçiyorum. Fotoğrafa eskisinden daha fazla yer vermeye başlayacağım ama elbette (elimden geldiğince, vakit buldukça) yazılar koymaya da devam edeceğim. Hayırlısı olsun bakalım, evet. Fotoğraf deneme amaçlı konulmuş olsa da altında üstünde bir yerlerinde kültürlendirici bişiler yazıyor olması icap eder. Bilmiyom. İlk yazı işte, idare ediverin. Deniyoz…
Bu ossuruk blog yazısı aynı zamanda bir deneme mahiyetinde olup, şayet şekli şemali sıçık olmadıysa silinmeyip aynen böyle bırakılacak, 15 saniye içinde de kendi kendini imha edecektir. 15… 14… 13… (*)
Bu hafta, feci uyuz olduğum iki şeyden bahsetmek istiyorum. Birincisi, Facebook’taki, doğum günlerinin çetelesini tutmaya yarayan programlar. Son derece anlamsız buluyorum. Doğum günü kutlamasını özel kılan şey, hatırlanmış olmaktır. Her gün girdiğin osuruk bir sitedeki program sana hatırlatıyorsa, ne anlamı kaldı ki? Read More »Ölüme Bir Şans Tanıyın!
– Ehm. Öhm. Ehhheheaahhööhm.
– Buyur canım, ne istediydin?
– Lüsüfıra(*) bakmıştım da ben.
– Nideceeen Lüsifır’ı? Türk’sün demi sen? Olm bak, kendisi karı değil, adı da Lusi değil. Facebook’tan adresi alıp geliyonuz, çileden çıkarıyonuz sonra biz uğraşıyoz. Akıllı olun.
– Yok ben ruhumu satçam allaan izniyle.
– Ha yook. Artık uğraşmıyoz canım o işlerle. Şimdi bi risale kitabı yayınlıyoruz on binleri, bir islam sitesi kurup yüz binleri, hatta milyonları yoldan çıkarıyoruz. Öyle tek tek ruhla uğraşma devri geçti be canım. Hem şimdi Beelzebub’ı(*) Tayyip suretinde Başbakan yaptık, 2023’e kadar tüm Türkiye zaten bizim.
Gar çıkışı, makası geçip hız alan tren gibi üç yüs beş yüz – üç yüs beş yüz – üç yüs beş yüz – üç yüs beş yüz – at siki tut siki – at siki tut siki – at siki tut siki – at siki tut siki – dup tıs dup tıs dup tıs dup tıs diye müzik mi olur lan?